Çocuk yaşında şiirle oynamış. Sonra öykü ve romanlar yazmış. Gazete ve dergilerin köşe yazarı. “Türkıye’nın ilk üniversite mezunu kadını” unvanını ona ait. “Mekteb-i Ümit” kurucusu Atatürk’ün sofrasına oturmuş. Şiiri Nazım'a yazmış. Miting alanlarının konuşmacısı.

Şair Yazar Gazeteci Şükufe Nihal

Günde yüz renge giren kadın

Çocuk yaşında şiirle oynamış. Sonra öykü ve romanlar yazmış. Gazete ve dergilerin köşe yazarı. “Türkıye’nın ilk üniversite mezunu kadını” unvanını ona ait. “Mekteb-i Ümit” kurucusu Atatürk’ün sofrasına oturmuş. Şiiri Nazım’a yazmış. Miting alanlarının konuşmacısı.

Şükûfe Nihal’in yaşamı, geçmiş yılların kısıtlı koşullarında bile kadının nelere imza atabileceğini gösteren örnek bir yaşam. O, özgür, mücadeleci ve dimdik ayakları üzerinde duran bir kadındır. Çok renkli geçen yaşamının yanında, kucakladığı acıları da olmuş hep. Doğduğu şehre benzer biraz. 1896, İstanbul Yeniköy nüfusuna kayıtlı. Babası V. Murat’ın  başhekimi Emin Paşa’nın oğlu, Eczacı Albay Ahmet Bey. Annesi, Binbaşı Şevket Bey’in kızı Nazire Hanım. Soy kütüğü, baba tarafından Kâtipzadelere, anne tarafından Fatih Sultan Mehmet’in Bas ressamı Nakkaş Mehmet Efendi’ye dayanır. Evlerinde yapılan edebiyat sohbetlerinden etkilenen Nihal, çok küçük yasta şiir yazmaya baslar. On iki yasında ise, babası Ahmet Bey’in evde yaptığı toplantılara katılarak heyecanla Meşrutiyet’i bekleyen bir çocuktur artık. İlk ve ortaöğrenimini babasının memur olması nedeniyle birkaç şehirde (Selanik, Beyrut, İstanbul) tamamlayabilmiş. 1916 yılında İnas Darülfünu’nuna yazılmış, 1918 yılında İstanbul Darülfünu’nuna geçmiş, 1919 yılında Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü’nü bitirerek “Türkiye’nin ilk üniversite mezunu kadını” unvanını almış. Fakültede okurken evlendiği Mithat Sadullah Sander ile “Mekteb-i Ümit” adında bir okul kurmuşlar. Böylece Nihal, eğitimini sürdürürken eğitimciliğe de başlamış.

Üniversiteyi bitirdiği yıl, ilk siir kitabı “Yıldızlar ve Gölgeler” yayımlanır. Aruzla yazılan bu birileri hece ölçüsüyle yazdığı şiirler izler 1928 yılında hece ölçüsünü kullandığı ilk şiir kitabı “Hazan Rüzgarları”, 1930 yılında ise “Gayya” adlı şiir kitabı yayınlanır.

Nihal, edebiyatın duyarlı, romantik ve bir o kadar da realist şairidir. Aruz yanında, konuşulan dile yönelmiştir. İlk şiirlerinde Tevfik Fikret’in etkisi açıkça gözlenir. Özellikle “Haluk’un Defteri” onu çok etkilemiştir. Denebilir ki Nihal, Fikret’in etkisinden kurtulduktan sonra şairlik kimliğinin doruk noktasına ulaşmıştır.

Güçlü romantizmini düşünce gücüyle birleştirerek sık sık toplumsal konularda yazmış. Ama kendisinden önceki ya da o dönemdeki kadın şairlerden farklı olarak, bir erkek edasıyla ve kadın olduğunu unuturcasına yazmamış. Şükûfe Nihal, kadın yaşantısı ve sorunlarını belki de ilk dile getiren kadın şair ve yazarımız.

Eserlerinde, kadının çalışmasının önemini, ekonomik açıdan ve üretkenliğin insan yaşamına olumlu etkileri açısından sık sık vurgular.

Daha 1930’larda sorar “Kadın Sen Nesin ?” diye.

Nesin, anlayamadı seni hiç kimse!

Dikkat ettim arkandan her gelen sese,

Her ağızda bir türlü değişti adın…

Diyorlar ki : “Ne çılgın ne meçhul kadın!..” (Gayya, 1930)

Aynı kitapta, bir kadın olarak meydan okur, “Size Ne? “adlı şiiriyle:

Nihal günde yüz renge girecektir, size ne?

Berrak, beyaz renginden sanki kimler anladı?…

Güllere diken deyip gül diyecek dikene,

Umurunda değildir çılgın olsa da adı…

Yaşamındaki çok yönlülük edebiyat alanında da görülür. Şiirlerinin yanı sıra lirik bir anlatım kullandığı öyküler ve romanlar yazmış. 1928 yılında “Tevekkülün Cezası” adlı öykü kitabı ve ilk romanı “Renksiz Istırap” yayımlanır. Bunları, “Çöl Güneşi” (1933), “Yalnız Dönüyorum” (1938), “Domaniç Dağlarının Yolcusu” (1946), “Çölde Sabah Oluyor” (1951) adlı romanları izler. 1935 yılında “Finlandiya” adlı gezi notları yayımlanır.1910 yılından itibaren “Kadın”, “Tan”, “Cumhuriyet” gazetelerinde, “Ayda Bir”, “Her ay” gibi dergilerde köşe yazarlığı yapmış.

Şükûfe Nihal, edebi kişiliğinin yanında eylemci kişiliğiyle de tanınır. Cumhuriyet’in kurulması aşamasında ikinci eşi Ahmet Hamdi Başar’la Müdafaa- i Hukuk Cemiyeti’nde önemli çalışmalar yapmışlar. Şişli’deki evlerinde toplantılar düzenlenmiş, kurtuluş mücadelesinin kararları alınmıştır.

Halide edip Sultan Ahmet’te tarihi demecini verirken Şükûfe Nihal de Fatih Mitinginde dinleyenleri etkileyen tarihi bir konuşma yapıyordu. Bununla da kalmayıp Anadolu’ya çıkmış. Sonraki yıllarda Anadolu’yu gezmiş. Gördüklerinden etkilenen Nihal, eserlerinde Anadolu sorunlarına yer vermiş, gördüğü tanıdığı köyleri ve köy kadınlarını anlatmıştır. Tarihimizde kadın özgürlüğünün ilk temsilcileri ve savunucularından biri olan Nihal, aynı zamanda Türk Kadınlar Birliği’nin de kurucularından. Kurtuluş Savaşı sonrasında ülkeyi yönlendiren kararlarda etkili olan Atatürk sofralarının vazgeçilmez konuğu. “Zindandaki Işık” Nazım Hikmet’e şiir yazmış.

Işık büyük kapı dar,

Işığı çalamazlar (Yerden Göğe, 1960 )

Çevresinin tüm ısrarlarına rağmen, ülke için özgürce çalışma ortamını kısıtlayacağını düşünerek, milletvekili olmak istememiş. Ancak, kadınların parlamentoda daha çok temsil edilmeleri gerektiğini her zaman vurgulamış.

Zorunlu bağımlılık getiren ilişkilere dayanamamış. İki evliliğini de sona erdirmiş ilk evliliğinden olan oğlu Necdet, ikincisinden kızı Günay doğmuş. Eserlerinde erkek çocuklarına “zengin ol” ,  kız çocuklarına “zengin biriyle evlen” diyen düşünce sistemine karşı çıkmış ve çocuklarını da bu şekilde eğitmeye çalışmış. Kızına “Mutfağı bırak da piyanonun başına geç” diye öğüt veren anne.

Yaşamındaki tüm güçlüklere rağmen mücadele azmini yitirmeyen Nihal 1962’de bir kaza geçirir. Tedavi sonucunda çarpık ve kısa kalan bacağıyla bir süre kızının yanında kalır.  Bu, yaşam boyunca kimseden yardım istememiş Nihal için oldukça zor bir dönemin başlangıcıdır. Kimseye yük olmamak düşüncesiyle İstanbul Huzurevi’ne yerleşir. Huzurevi’ne gidince unutulan tüm insanlar gibi ziyaretçisi azdır. Çocukları yoktur bu ziyaretçilerin arasında. Şikayet etmez ve ölümünden habersiz olduğu kızının ziyaretine geleceğinden umudunu kesmez. Şükufe Nihal kızının öldüğünü hiç bilmeyecektir Acılarını kağıtlara aktarır:

Şekiller insansa da ,

Çoğu maske, vahşete…

 Öz evladı olsa da hayvanlık aç çiğ ete… (Yerden Göğe- Mermer Kapı)

Baş ucundaki tahta bavulu, birinci sigarası ve kalemi ölümüne dek onu hiç terk etmeyen en vefalı dostları . 23 Eylül 1973 gecesinde hepsi birlikte çıkar gider odadan. Şişli ve Galatasaray’daki Türkiye’nin en büyüklerinden oğluna ait Sander  kitabevinin harcında onun emekli maaşı var. Aşiyan’daki mezarının taşı yok…