Ramazan Bayramı’nın coşkusunu geride bırakırken, 23 Nisan Çocuk Bayramı’na doğru ilerlerken, unutulmaması gereken önemli bir gerçek var: çocuk işçilerin hala varlığını sürdürmesi. Bayramların neşe ve sevgi dolu atmosferi, maalesef bu çocukların hayatında bir lüks olmaktan çok uzak. Fabrikalarda, tarlalarda veya sokaklarda, yaşamlarının ...
Gelmiş geçmiş asi yazarların isyan ateşini taşıyan kelimeleriyle, sıradanlığın ve toplumun dar kalıplarının sınırlarını zorlayan büyülü bir ifade belirir karşımıza: “Ben bir başkasıdır!” Bu ifade, edebiyatın en asi seslerinden biri olan Arthur Rimbaud’un dilinden süzülen kelimeler aslında. Belki de, kimliğin ve insanın kendini ifa...
Annelerin mitolojik öykülerdeki kutsal rolü, günlük yaşamda taşıdıkları önemi yansıtır. Beşik sallayan el, sadece bir çocuğun dünyasını değil, tüm insanlığın kaderini belirler. Bu nedenle, annelik sadece biyolojik bir olgu değil, aynı zamanda insanlığın varoluşunu sürdürme ve yolunu aydınlatma sürecindeki en temel unsurdur. Anadolu mitolojisinde an...
“Yitirilmiş bir ülkeyim ben, sürgünler geçmiş içimden…”Murathan Mungan Göç, yalnızca adımların yön değiştirmesi değil; insanın, kendi içine doğru yaptığı en uzun yolculuktur belki. Bazen bir valizin içine sığmayan geçmişle, bazen bir dilin kıyısında donup kalmış cümlelerle başlar. Ve her göç, bir anlatıdır; kimi zaman kırık dökük bir ağıt, ki...
Binaların gölgesi uzadıkça, biz de uzuyoruz zamanın içinde. Her şeyin yerli yerine oturmadığı, ama yine de bir şekilde aktığı bir düzende, bir çocuğun muazzam hevesiyle, ama yorgun bir bilgenin ruhuyla dokunuyoruz şehre. Her sokak, her kaldırım çizgisi, her çatlak bir anlam taşıyor; bizse, bata çıka, dalgalı bir denizin üzerinde durmayı başarmış bi...
Sessizlik… Ama bu, bildiğimiz o huzurlu, dingin sessizliklerden değil. Parmak uçlarımızın cam ekrana değdiği, ama bir türlü birbirimize ulaşamadığı bir yalnızlığın içinden süzülüp gelen, yeni ve tuhaf bir sessizlik. Çevrimiçiyiz. Hepimiz. Her an. Fakat nedense kimse tam anlamıyla burada değil. Mesajlar yazılıyor, gönderiliyor, okunuyor, ama y...
Dün gibi aklımda, 1999 yılında yaşadığımız Marmara Depremi. Gece yarısı adeta bir kıyamete uyanmıştık. Yüksek katlı blokların birbirine doğru hareketlerini şaşkınlıkla izlerken hatırlıyorum kendimi. Kızaran gökyüzü birer parça bırakmıştı gözlerimizde. Sonrası arabalarda, çimlerde geçirilen uykusuz geceler, enkaz görüntüleri, panik atak tedavileri…&...
Şehrine sahip çıkmayan bir toplumun parçası olmanın acizliği ve acısı içinde atıyorum adımlarımı. Sahi, doğa bizi neden böylesi korkutuyor? Yaşanan sel ve deprem gibi afetlerin ardından küçük bir çocuk gibi ağlayan yüreklerimiz nasıl da çabuk susuyor, unutuyor, gülümseyebiliyor? Hayat devam ederken öylece yürüyorum, kalabalıkların arasına…Nasıl yaş...
Her göç hikayesi aynı zamanda bir ayrılık ve kucaklaşma hikayesidir. Göç, sadece coğrafi bir değişim değil, aynı zamanda toplumsal, ekonomik ve kültürel bir fenomen olarak ele alınmalıdır. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) özelinde göçmen sayıları ve nedenleri, sadece istatistiklerle değil, aynı zamanda sosyolojik bir bakış açısıyla i...
Göçmenler yüreklerinde, kendi vatanlarından uzaklara savrulmuş bir umut taşırlar. Bu umut, yeni bir hayata, daha iyi bir geleceğe dair parlak bir ışıktır. Ancak, bu yolda karşılaştıkları zorluklar ve onları saran suçla ilgili yanlış algılar, bu umudu sıklıkla gölgelerle örter. Gerçekte, bu yolda yürüyenlerin çoğu, sevgi ve dayanışma ile dolu ...